Ey Meydan
Bunca zamandır neredeydin?
Seninle şarkı söyledik ve seninle ümit ettik
Savaştık, korktuk ve dua ettik
Tek yumruk olduk gece ve gündüz
Ve artık seninle hiç bir şey imkânsız değil…
Yukarıdaki mısralar El Meydan adlı filmden. Bir önceki yazımda el meydan filmi hakkında yazacağımı belirtmiştim. Elde olmayan sebeplerden dolayı film vizyonda iken yazamadım. Filmi ilk olarak Uluslararası !f İstanbul Film Festivali’nde izlemiştim ve vizyona girdiği zaman Türkiye’de çok ses getireceğini düşünmüştüm. Beklediğim etkiyi göstermedi. Beklentimin sebebi Gezi Eylemleri idi. Gezi Eylemleri ile bağdaştırmak isteyenler için propaganda filmi olarak kullanılabilecek film diye düşünmüştüm. Burası Türkiye ve gündem çok hızlı değişiyor. 17 Aralık darbe girişimi ve yaklaşan seçim süreci insanların protesto şekillerini değiştirdi. Gezi eylemleri sırasında Arap Baharı’nda olduğu gibi halk ayaklanmaları ile mevcut iktidarı düşürmeyi planlayanlar başarılı olamadılar. Arap Baharı’nın başarılı olmasının arka planında yıllardır devam eden diktatör rejimlerinin halkta yaşattığı kin ve nefretin çok büyük payı var. Halkına zulmeden bir iktidarın eninde sonunda yıkılması haktır. Türkiye de ise ideolojik farklılıkları zulüm olarak kabul eden ve seçim ile başa gelemeyeceğini anlayan gayrimemnun kitle gezi eylemleri ile benzer sonuçlara ulaşmayı umdu. Fakat Arap Baharında olduğu gibi arka planında gerçekçi sebepler olmadığı için başarılı olamadılar. “Ben Başbakanı sevmiyorum gitsin” gibi çocukça bahaneler tabi ki iktidarı düşürmeye yeterli olmayacaktı.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi 30 yıldan fazla tek adam olarak Mısır halkına zulmeden Hüsnü Mübarek’in devrilip yerine halk oylaması sonucu Müslüman Kardeşler Teşkilatı’nın partisi olan Özgürlük ve Adalet Partisi’nin iktidara geliş sürecini anlatan ve Oscar’a aday gösterilen El Meydan filmi Mısır ve ABD ortak yapımı. Belgesel türündeki film Mısırın Tahrir Meydanı’nda yaşanan eylemleri farklı kişiler üzerinden kameraya yansıtıyor. Filmin yönetmeni Mısır asıllı ABD vatandaşı olan Jehena Noujaim’dir. Başrollerinde “Uçurtma Avcısı” filminden tanıdığımız, Mısır asıllı aktör Khalid Abdalla yer alıyor. Zaman zaman Tahrir Eylemleri sırasında yaşanan oyaların gerçek görüntüleri ile zenginleştirilen belgesel seyirciye eylemleri canlı izliyormuş hissi yaşatıyor. Yukarıda sözlerine de yer verdiğimiz belgeselin müzikleri de kitleleri coşturacak cinstendi.
Her zaman belirttiğimiz üzere hayata ve olaylara nereden baktığımız çok önemli. Filmleri seyrederken de nereden bakılması gerekiyorsa oradan bakılması gerektiği kanaatindeyim. Bu belgeselde de yönetmenin seküler kafa yapısıyla Tahrir olaylarına baktığını çok net bir şekilde görebiliyoruz. Belgeselde açıkça Müslüman Kardeşler Teşkilatı devrime ihanetle suçlanmakta ve Muhammed Mursi yeni firavun olarak nitelenmekte. Demokrasi ve özgürlük için meydanlara çıkan insanlar Mursi’nin demokrasiye ihanet ettiklerini düşünmekteler. Demokrasi ne menem bir şeydir diye sormadan edemiyorsunuz. Demokrasi, özgürlük diyen insanlar daha sonra Mursi karşısında askerden yana taraf alabiliyorlar ve bunu devrimi korumak adına yaptıklarını iddia ediyorlar. Belli bir bakış açısı ile ve belli bir amaç ile çekilen filmin Oscar’a aday gösterilmesini de doğal karşılıyorum zaten. Müzikleri haricinde filme olumlu not verilemeyeceği kanaatindeyim.