Guantanamo hapishanesi ile ilgili bir komedi filmi fikri kulağa nasıl geliyor? Andreas Dresen’in yönetmenliğini yaptığı “Rabiye Kurnaz George W. Bush’a Karşı” böyle bir film. Daha doğru bir ifade ile komedi ile dram arasında salınan bu yapım gerçek olaylara dayanıyor. ABD'nin Küba'daki Guantanamo Kampı’nda, 2002-2006 yılları arasında hukuksuzca tutulan Murat Kurnaz’ın adil yargılanma hakkı için çabalayan annesi Rabiye Kurnaz’ın mücadelesine odaklanıyor.
Henüz 19 yaşında olan Murat Kurnaz, İslam hakkında daha fazla bilgi edinmek için 1 Ekim 2001’de Pakistan'a gider. 7 Ekim’de ise ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül saldırıları gerekçesi ve "terörle mücadele" politikası kapsamında Afganistan’a savaş açar. O sırada hala Pakistan’da olan Kurnaz, polis tarafından tutuklanır ve para karşılığında ABD Ordusu’na satılır. Önce Kandahar'a (Afganistan), ardından Guantanamo'ya götürülür ve o günden itibaren haksız muamele ve sistematik işkencelere maruz bırakılır.
Bir sabah uyandığında oğlunun evde olmadığını fark eden Rabiye, Murat’ın iki sokak ötedeki arkadaşında değil de yaşadıkları Almanya’nın küçük bir şehri olan Bremen’den binlerce kilometre ötedeki Pakistan’da olduğunu öğrenince çok haklı bir şok yaşar. Olaylar gittikçe ilginçleşir ve ne olduğunu anlamaya çalışırken yolu, insan hakları avukatı Bernhard Docke ile kesişir ve birlikte hukuk mücadelesine girişirler.
Peki, filmi komedi ile dram arasında salındıran ne? Bunda hem mekânın Guantanaomo’da değil de Rabiye Kurnaz’ın mücadelesini sürdürdüğü Almanya’da (Amerika ve Türkiye’de geçen sahneler de var) geçmesinin hem de filmin kendini hikâyeden çok karaktere yaslamasının payı var. Rabiye Kurnaz karakterine odaklanan filmde Kurnaz’ı canlandıran Meltem Kaptan kendisiyle yapılan bir röportajda rolüne “Rabiye Kurnaz’a ne kadar yaklaşabilirsem o kadar başarılı olacaktım” düşüncesiyle hazırlandığını söylüyor. Kaptan bunun için ilk önce onun kendine has konuşma tarzını yakalamaya çalıştığını belirtmiş. Fakat yalnızca konuşma tarzıyla değil, her açıdan nevi şahsına münhasır biri olan Kurnaz’ı Kaptan şu cümlelerle tanımlıyor: “Rabiye ile tanışırsanız görürüsünüz ki sizi bir dakikada ağlatıp sonra hemen güldürebilen bir kadındır kendisi. Duygusal olarak da sanki bir roller coaster gibi, sürekli duygu durumu değişen bir kişi Rabiye, bunu da filmde yansıtmak önemliydi elbette.”1 Kaptan’a 72.Berlin Film Festivali’nde En İyi Oyuncu ödülünü kazandıran Rabia Kurnaz karakterine filmde, Alexander Scheer’in canlandırdığı avukat Bernhard Docke karakteri eşlik ediyor. Hikâyede azımsanmayacak derecede ağırlığı olan Docke, Kurnaz’ın şen şakrak, emrivaki ve bürokrasi geleneği içinde yetişen Almanların anlamakta zorlandığı iş bitirici ve pratik zekasını daha da görünür kılıyor. Yönetmen, Alman disiplinine sahip ciddi bir hukukçu ile oğlunu kurtarmak için dişi bir kaplana dönüşen anaç Türk annesinin aralarındaki bu farklılığı komedi unsuru olarak kullanmış. Böylelikle Dresen, malzemenin mizaha elverişli tonu ile filmi, Guantanamo mağdurları ile ilgili yapılan diğer filmlerden farklı bir yere koymayı başarmış. Farklılığa tahammülün olmadığı, yabancıdan korkulan bir dönemde geçen hikâyede bu iki karakteri birleştirenin adalet duygusu olması da filmin vurgulamak istediği bir diğer nokta olsa gerek.
Filmi izlerken yaşananların gerçek olduğunu bilmek seyircide Kurnaz ve Docke’un tüm bunları nasıl sırtladıklarına dair merak uyandırıyor. Davayı, ABD hükümetinin Guantanamo’da uygarlığı terk ettiğini gösteren bir dizi insan hakları ihlalinin karşında durma motivasyonuyla üstlendiğini belirten Docke’un suçsuz birinin suçsuzluğunu tüm koşullar karşısında olmasına rağmen ispat etmesi ona birçok ödül kazandırmış. 11 Eylül saldırıları dolayısıyla batıda korku atmosferinin yayıldığı, İslamofobinin yükseldiği bir dönemde Müslüman terörist suçlamasıyla Guantanamo’da tutulan birinin avukatlığını yapan Docke için işlerin hiç de kolay olmadığı açık. Bürokrasinin hiç olmadığı kadar sıkı işlediği bu dönemde bürokrasi ülkesi olarak tanınan Almanya’da hukukçu olarak hareket alanının ne kadar sınırlı olduğunu verdiği bir röportajda şu sözlerle açıklıyor Docke: “Dünyanın en güçlü adamı olan ABD Başkanı George W. Bush, Guantanamo ile yapay bir yasal boşluk yaratmıştı. Sonuç olarak, görevimi savunmak için tüm yasal araçlarım tamamen değer kaybetti. Murat Kurnaz'la hiçbir temasım olmadı, neyle suçlandığını bilmiyordum. Gözaltı incelemesi için başvuruda bulunulabilecek bir savcılık ya da mahkeme yoktu- Kafkaesk bir boşluk. Aynı zamanda, Kurnaz'ın görünüşte bir terör zanlısı olduğuna dair başlangıçta büyük bir medya baskısı vardı”2
Docke’nin sözlerine ek olarak, hapishanenin ABD topraklarında suç olan işkencenin yasaya takılmadan yapılabilmesi ve mahkumların adil yargılanma haklarından faydalanmaması için Guantanamo’da açanın Bush yönetimi olması, Rabia Kurnaz’ın George W. Bush’a neden karşı olduğunu gösteriyor. Fakat film, Amerika’nın güvenlik uğruna insan haklarını askıya almasını eleştirmesi kadar Alman Hükümeti’ni de eleştiriyor. Film, “zararsız” olduğu tespit edilmesine rağmen Murat Kurnaz’ın ülkeye alınmaması, bu bilginin gizlenmesi ve oturma izninin sonlandırılması gibi hukuksuz uygulamaları lafı eğip bükmeden gösteriyor.
Aslında film, eski bir hikâyeyi yani siyasi endişeler nedeniyle sıradan insanların hayatlarının hiçe sayılmasını anlatıyor. Belki de o dönem seçimler olmasaydı ve yeni seçilen hükümet kendini Kurnaz’ın masum olabileceğini düşünmeye başlayan halka karşı sevimli göstermek için Murat Kurnaz ile ilgili adım atmış olmasaydı Kurnaz hala içerde olacaktı. Nitekim Eylül 2005'teki federal seçimler sonrası Yeni Şansölye Angela Merkel'e mektup yazan Docke’ye göre de bu, Murat Kurnaz'ın davasındaki en önemli dönüm noktası.
Kaynak:
1.https://www.birgun.net/haber/ona-yaklasmak-basariyi-getirdi-417025
2.https://www.amnesty.de/informieren/aktuell/usa-guantanamo-interview-rechtsanwalt-bernhard-docke